5 Haziran 2017 Pazartesi

Devletler ve Aileler - 6

Devletler ve Aileler - 6
Dünya’yı yöneten hanedanlar her zaman insan beynine ve ruhuna sahip olmak istediler. Bu sebeple insanlık tarihinin başından beri, insanların üzerine sürekli planlar ve oyunlar kurdular. Önceki yazımız da insan ruhunun önemini, biraz da kuantum fiziği ekleyerek dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık. Ancak şu bir gerçek ki; Daha bizlere kurulan oyunları tam anlamı ile anlatmadık. Bu oyunların en sonuncusu ise 15 Temmuz kanlı darbe girişimidir. 15 Temmuz eğer başarılı olsaydı; Şuan da ülkemiz Suriye’den beter bir konumda olacak, dolar 5 TL seviyesine fırlayacak, ülkede her şey ateş pahası şekilde zamlanmış ve yaşam şartları şuan ki durumdan belki de yüzlerce kat daha pahalı olacaktı. Çoğu vatandaş şuan ki yaşam şartlarının pahalılığından, ve temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının yüksek olduğundan bahseder. Ama herkes emin olsun ki; Ülkemiz bunca çalkantı ve tufana rağmen yine de ekonomik olarak sağlam bir noktadadır. Ülkemiz dışında başka bir ülke olmuş olsa idi, şuan da o ülke çoktan ya yıkılmış, ya ekonomisi çökmüş, ya iç savaş sebebiyle toplumu yok olmanın eşiğine gelmiş, ya da klasik fakir ve geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi haline gelmiş olacaktı. Unutulmamalıdır ki; Bu coğrafya her zaman için ailelerin ve devletlerin tasarılar kurdukları bir oyun sahası olmuştur.


Yüzyıllardan beri tüm güçler bu coğrafya üzerinde tasarılar kurarlar ve oyunlar oynarlar. Genel olarak kurulan tasarılar; Ya bölge devletlerini kontrol altına almaya yönelik olmuştur, ya da bölge devletlerini işgal edip yok etmeye yönelik olmuştur. Dişlerinin kesebileceği ülkeleri hiç düşünmeden yok ederler, ancak dişlerinin kesemeyeceği ülkeleri ise kendi güdümündeki siyasiler, askerler, bürokratlar veya kadroları ile kontrol altında tutmaya ve yönetmeye çalışırlar. Ülkemiz Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden bu yana kontrol altında tutulmak istenen devletler sınıfındadır. Ve maalesef başarılı da olunmuştur. Cumhuriyet dönemi ile birlikte ülke kadrolarının içine sızmayı başaran ittihatçı kadroların ülkemizin neredeyse 90 yıldır sürekli yerinde saymalarında büyük hisseleri vardır. İttihat ve Terakki partisinin ülkemize yaptığı kötülükleri saymakla bitiremeyiz, ancak şimdilik konumuz bu değil. Konuyu fazla dağıtmadan hanedanların beyinlerimizi ve ruhumuzu nasıl sömürdüğünü, nasıl boşaltıp nasıl bizleri hayvanlaştırdığını detaylıca anlatalım.


EN BÜYÜK İKİ SİLAH: MEDYA VE TELEVİZYON
Dünya’nın belki de kaderini değiştiren en önemli icatlardan birisi televizyondur. İnsanların bir ekrana bakarak karşısındaki insanı canlı olarak izlemesi, veya ekranın karşısında yapılmış karikatürleri çizgi film olarak canlı bir şekilde izlemesi, her halde ortaçağ insanları tarafından büyücülük olarak algılanırdı. Çünkü Irak’ta yapılan kazı çalışmaların da, 2000 yıllık çömlek içerisinde 12 volt üreten pil bulunduğunu sanırım yazmıştık. Bu pil ile o dönem de herhangi bir ampul veya ışık yayan bir alet kullandığınız da sizi işinin ehli bir büyücü sanmaları o aşırın insanları için çokta zor bir düşünce tarzı olmasa gerek.(Yapılan araştırmalarda, çömlek pillerin dönemin simyacı ve büyücüleri tarafından kullanıldığı ve icat edildiği bulundu. Peki o dönemde pil ve led ışık bilgisine sahip büyücülerin veya simyacıların gerçekten bu gelişim ile sınırlı kaldıklarını, veya daha başka icatlar veya aletler yapmadıklarını mı düşünüyorsunuz? Veya şöyle soralım; Bu insanların o dönemlerde icat ettikleri belki de bu devirde bile çok ileri sayılabilecek birçok aletin bizden saklanmadığını mı düşünüyorsunuz? Düşünmüyorsanız düşünmemeye devam edin.) Sonuç olarak gelişmiş bir teknoloji o dönemin insanları tarafından genellikle büyü ve sihir olarak algılanabilirdi. Bunun tarihte çokça örneği mevcuttur. Aslında televizyon denilen teknolojinin bir anda ortaya çıkması da gariptir. Esas olan ise birçok teknolojinin dünyanın milyar yaşını baz alırsak, son 100 yılda ortaya çıkması da gariptir ya neyse konumuz bu değil. Hanedanlar televizyon teknolojisini insanların kullanımına sunduklarında, aslında kafalarında çok başka bir plan vardı. İnsanın bedenen hapsolup ruhen hapis olamayacağını gören hanedanlar, insanları zihnen hapis etmenin yollarını aramaya başladılar. Bunun da yolunu çok eski çağlardan kalma bir yol ile buldular. İllüzyon ve hipnoz. Bu iki kelime insanın beynini etki altına alacak önemli çalışma sahalarıdır. Televizyon teknolojisi 1945’li yıllarda ilk çıkmaya başlamasından hemen sonra; Hanedanlar CIA aracılığı ile yeni bir çalışma başlattı. Zihin kontrol teknolojisi araştırmaları. Bu teknolojiler üzerinden insan beyninin nasıl kontrol altına alınacağını, insanların nasıl hipnoz edileceğini ve en önemlisi insanların zihnindeki o kutsallığı o insani enerjiyi ve mantığı nasıl kıracakları üzerine kendi bilim adamları vasıtası ile önemli çalışmalar yürüttüler. Çünkü insanın zihin algoritmasını güçlendiren, hatta insanı çok çok ileri seviyeye taşıyıp onun fikir üretmesini sağlayan en önemli konu kutsal kitaplar ve dinlerdi. Dinler ve kutsal kitaplar insan zihninin belirli bir disipline girmesini, ve enerji seviyesinin yükselmesini sağlayan en önemli araçlardan birisidir. Bu konu yine başka bir bahis konusudur. Konumuza dönersek; Hanedanlar insan beynini kontrol etmenin yollarını televizyon aracılığı ile buldular. İlk başlarda televizyon çıktığı zaman “sihirli kutu” adını almıştı. Sihirli kutu kelimesinin niye kullanıldığını sanırım az çok tahmin ettiniz. Sonrasında devletleri kontrol altına almış olan bu hanedanlar, televizyon teknolojisini dünyanın her yerine yaymaya başladılar. Bu teknolojinin tüm insanlara gitmesi gerekliydi. Çünkü tüm insanların zihinlerinin kontrol edilmesi gerekiyordu. Ek bir açıklama yapar isek; ABD’nin istihbarat teşkilatı olan CIA, zihin kontrol deneylerine 1950’li yıllarda tutsak Nazi askerleri üzerinde çalışmalar yaparak başladı. Zaten dünyada soykırımın zirvesine ulaşmış olan Nazi askerlerine halkın da merhamet etmeyeceğini bildikleri için, birçok zihin kontrol ve alışkanlık çözme deneylerinde tutsak askerleri kullandıkları raporlara geçmiştir. Raporların içinde yazan bir kısım bilgilere göre; İstenildiği takdirde bir insan ilaç veya uzaktan EMF (Elektromanyetik dalga frekansı) ile cinayet işleyebilir, konuşturulabilir, hatta programlanarak istenilen herhangi görevi yapabilir. Kısacası bir robota dönüşebilir. Ancak bu teknolojiyi uygulayabilmek için tek bir şart vardır. Oda kontrol edilecek insanın beyninin tamamen dini disiplin ve ahlaktan arındırılmış olması. Çünkü dini disiplin ve ahlaktan arındırılmış olan beynin kontrolü hem daha kolaydır, hem de o beynin ve sinir sisteminin savunma teşkilâtı yok gibidir. Bu sebepledir ki; Özellikle son 100 yıldır semavi dinlere her noktada saldırı vardır. Kafanız mı karıştı? O zaman şöyle açıklayalım; Semavi dinler ve özellikle de İslamiyet insana sürekli olarak tövbe, istiğfar, şükür etmesini emreder. Peki neden Alemlerin Rabbi olan Allah (C.C.) bunları bize emretmiştir? Neden sürekli şükür ve istiğfar etmemizi istemiştir? Zihinsel disiplin için. İnsan zihni yani beyini sürekli olarak kendini şartlandırdığı ve komut ile programladığı zaman, zihin ve beden iletişimini sağlayan karmaşık sekiz kanallı algoritmaya sahip enerji hattı güçlenir ve insanın enerji seviyesi (cinci hocalar değimi ile yıldızı) yükselir. Enerji seviyesi(yıldızı) yükselen insan etraftaki enerjilerden etkilenmez, bilinçaltında ahlak değerlerine ters bir bilgiyi anında siler, telkine ve hipnoza olabildiğine kapalı olur. Kısacası zihni ele geçirilemez, daha da açık konuşacak olursak CİNLER tarafından musallata ve ele geçirilmeye maruz kalamaz.  Kafanız yine mi karıştı? O zaman bir sonraki yazıyı bekleyin.

1 yorum:

  1. Haklısınız, dini kullanarak insanları en zayıf noktasından yakalıyorlar. İnsanlar hep bir din sömürücüsüne kanıp dinini asıl anlatan kitaptan anlamaya çalışıyorlar.

    YanıtlaSil

İş yoğunluğum dolayısıyla yorumlara cevap veremeyebilirim. Anlayışınız icin teşekkürler.