5 Haziran 2017 Pazartesi

Hanedanların Planları

Hanedanların Planları - 1
Önceki yazılarımız da sizinle devletleri ve hanedanları derinlemesine inceledik. Stratejilerini, mantıklarını, insanları nasıl yoldan çıkardıklarını, ve insanların nasıl materyalist bir alana sokulmaya çalıştığını dilimizin döndüğünce anlattık. Bu sefer de sizinle hanedanların ülkemiz üzerine yaptıkları veya yapacakları planlar üzerine biraz komplo teorileri üretelim dedik. Hanedanların Dünya’ya dair planları olur da, Türkiye’ye dair planları olmaz mı? Türkiye üzerine en çok plan kurulan ülkelerin başında gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’ nun çöküşünden bu yana, hanedanlar veya onların güdümünde ki devletler her zaman bu topraklar üzerinde oyun oynamışlardır. Hiçbir dert olmasa bile Türk Devleti’ nin tekrar hakimiyet kurmasını engellemek için bile planlar kurdukları bilinmektedir. 


Özellikle Abdülhamit Han zamanın da başlamış olan hamlelerin etkilerini, günümüzde hala görmekteyiz. Abdülhamit Han’ ın hanedanlara en çok direnen padişah olduğunu, ve devleti her alanda geliştirmek istediğini çoğu tarih kitabı yazmaz. Ancak Abdülhamit Han ’ın başına öyle bir bela sarılmıştı ki, bu bela hala günümüzde bile aktif halde ülkemiz içinde cirit atmaktadır. Bunun adı İttihat ve Terakki’dir. Hanedan destekli bu oluşum Osmanlı İmparatorluğu ’nu felakete sürüklemiştir. İttihat ve Terakki büyük bir bahis konusu olduğu için bu konuya sonra gireceğiz. Şimdi biraz komplo teorilerine göz atalım.

Hanedanların Olası Küresel Strateji Planları
Hanedanlar genellikle çok parçalı tasarı yaparlar. Bu tasarıları hemen uygulamaya koymazlar. Öncelikle tasarıları uygulayabilecekleri şartları yaratırlar. Bu şartlar genellikle o ülkenin yorulması veya teslim alınmasına yönelik detaylı ve derinlemesine kurulmuş tasarılardır. Ve en önemlisi ise bu tasarıların seviye seviye gerçekleşmesi için hedef ülkede mutlak suretle ortaklar veya kendilerine bağlı kadrolar yaratırlar. Aşağıda iki olası tasarı, ve nasıl gerçekleştirileceği konusunda detaylı bir mantık çalışması yaptık. Bu tasarıların neler olduğunu, ve sonrasında ki adımların nasıl olacağını gelin hep birlikte görelim.
HANEDANLARIN TEMEL TASARILARI
1- Arabistan, Suriye, Mısır ve İran'ın İşgali
2- Türkiye'nin İslâm coğrafyası ile bağlantısının koparılmasından sonra işgali

Hanedanların İşgal Planları Nasıl İşleyecek?
A-) Türkiye'nin İslâm coğrafyası ile bağlantısı nasıl koparılır?
Yeni ve materyalist, ateist bir hükümetin veya koalisyonun ülkenin başa getirilmesi ile mümkün olabilir. Kısaca, mevcut hükümetin düşmesi veya toplumsal baskılar ile istifaya zorlanması, veya askeri darbeler bunu direk veya dolaylı sağlayacaktır.
B-) Hükümetler nasıl devrilir, nasıl iktidardan indirilir?
Bunun en kısa ve garanti yolu kaostur. Başlıca kaos çeşitleri; Ekonomik kaos, bürokratik kaos, sosyolojik kaos, psikolojik kaos, toplumsal kaos. Eğer bir kaos yolu bulunup yaratıldı ise, geriye kalan onu uygulamaya koymaktır.
C-) Kaosların temelinde ne yatar? Dayanak noktaları nelerdir?
Kaosların temelinde toplumların zihin ve tarihsel kültürlerinde açılmış ters bilinç stratejileri vardır. Hanedanların en iyi özelliklerinden biriside toplumsal muhalefeti iyi yönetmeyi bilmeleridir. Özellikle materyalist, ateizm kaynaklı ve adına da modernizm denilen dayanaksız ve içi boş felsefeleri toplumların sözde aydınları ile topluma enjekte ederler. Nitekim İttihatçılar ile Hanedanlar Türk toplumunun bilinçaltında, din karşıtımateryalist ve ateist bir sözde modern kültür yarattılar.
D-) Peki bu kültürü yaratmalarındaki amaç neydi? Neyi hedeflediler?
Bilindiği üzere Türk devletleri, özellikle Hazar Devleti sonrasında İslamiyet’e tam anlamıyla adım atmışlardır. Bundan sonraki yıllarda Hanedanlar destekli Vatikan’ da temel inancı olan Hristiyanlığa karşı olarak tek tanrılı dinlerden birisi olan İslâmiyet ile daha sağlam bir savaş verebilecek duruma gelmişlerdir. Bu sebeple bu yıllardan sonra gelen neredeyse tüm Türk hükümdarları Müslümanlık paralelinde politikalar geliştirmiştir. Nitekim bunun meyvesi de Osmanlı Devleti döneminde alınmıştır. Hanedanlar bunu bildikleri için Türk toplumunu, ilk başta temel dayanağı olan İslamiyet'ten kopararak materyalist bir temele oturtmaya çalışmıştır. Bu amaçla iktidara gelen ve din merkezli politika üretecek olan tüm kadro ve partilerin toplum nezdinde cahil, geri kafalı, bağnaz olarak tanınmalarını istemişlerdir ki, bu Türk devletlerinin gelişmesinin önüne büyük bir set koymaktan başka bir işe yaramayacak bir düşünce olduğu aşikârdır. Yani bu uygulanan politikayı bilimsel olarak açıklar isek; Balistik ve 3000 km menzilli füzelere sahip, ayrıyeten yüzlerce nükleer ve kimyasal balistik füzelere sahip bir denizaltıyı 220 V üreten bir jeneratöre bağlamak gibi bir duruma denk gelmektedir. Yıkıcı güce sahip bir denizaltının enerji kaynağını keserseniz, bir demir yığınından başka bir işe yaramaz. En fazla sonar sistemi çalışır ki, sonar da tehlikeyi görüp hiçbir önlem alamamak etkisiz eleman olmakla eş değerdir. Hanedanların toplumun bilinçaltında yarattıkları işte böylesine tehlikeli ve ölümcül bir kültürdür. Ek olarak kendi iktidara getirdikleri materyalist politikacıları, yine kendi elleriyle yükselttikleri muhalefet partileri ile rahatlıkla kontrol edebilmekte idiler. (Şimdi bu konu çok uzun ve detaylı olduğundan girmiyorum. Orta sınıf insanları korkutmak için alt sınıf insanları kullanmak ile aynı paralel de bir politika.)

E-) Bu kültür nasıl tetiklenir?
Önceki madde de belirttiğimiz gibi bu politikanın temel felsefesi materyalist, agnostik felsefedir. Yani insanın ulûhiyetini ve Allah Azimuş Şan'ın insanlara verdiği ruhani yanlar değil de, İblis’ in cennette iken insanı aşağılık görmesine sebep olan nefsani, hayvani duygular ve düşünceler temelli kültürdür. Azazil, Hz. Adem’e Allah Azimuş Şan'ın öğrettiği maddenin tabiatı ve maddeye etki etme ilminin (ki buna İslami kaynaklar havvas ilmi der, Batı da ise maji adıyla geçmektedir.) insana yakışmadığını düşünmüş, kendisinin 20.000 yıl ibadet ettikten sonra bu ilmin kendisine verilmesi gerektiğini düşünmüştür. Nitekim Allah Azimuş Şan'ın meleklere secde emri vermesinin de sebebi, Hz. Adem’in öğrendiği bu ilimden kaynaklı olduğu da eski kitaplarda yazmaktadır. Ancak bu ilimin tek önemli noktası, insanın nefs terbiyesi yapması ve ulûhiyet üzerine yaşaması ile düşünmesidir. Bu sebeple cevvaliyeti arttıran hayvani gıdalardan uzak kalarak, takyonik enerji boyutuna insiye olması ile mümkünâtı olabilmektedir. (Konuyu çok fazla uzatmıyorum çünkü bahsi çok fazladır.) Bu sebeple HanedanlarHakasya raporu ile tescillenmiş metafiziksel çalışmalarımızın önüne geçebilmek için Türk toplumunu İslâmiyet'ten ayırmak istemişlerdir. Böylece şehvani duygularla yaşayan bir toplum yaratmışlardır. Bunun kötü noktasına gelirsek, şehvet ve nefs hiçbir zaman doymaz. Şehvani yaşayan insanların, doyma duyguları hiçbir zaman olmamıştır. Hep daha iyisini, daha güzelini, daha mükemmelini istemiştir. Dünya'ya ve maddeye daha çok önem vermiştir. Bireyselliği ön plana çıkarmıştır. Böyle bir toplumda rahatlıkla huzursuzluk çıkarılabilir. Çünkü herkes bireysel şehvetini düşüneceği için, basın ve medya yolu ile sürekli ve sürekli olumsuz haberler yaparak, sürekli ekonomik ve politik verileri kötü göstererek toplumu gerebilme stratejisini kademeli olarak uygulama alanı bulunmaktadır. Bireysel olarak materyalist kültürdeki toplumlar belirli bir kaideye oturtulmamış binalara benzerler. Böyle bir toplumu oyun hamuru gibi istediğiniz şekle yoğurabilirsiniz. Ek olarak toplumsal huzursuzluk noktalarının da kaçırılmaması gerekir. Putlaşmış düşünceleri eleştiren, onların gereksizliğini savunan iktidar veya politikacılar (ki putlaştırılmış her şey aslında nefs için yapılmış birer naylon ilahtan farksızdır.) toplum tarafından sıkça eleştiriye maruz kalır, ve sevilmez. Dolayısı ile toplumdaki huzursuzluk ve gerginlik katsayısı buna bağlı olarak ivme kazanır. Bu nedenle toplumların başına gelen milli iktidarların sürekli olarak toplum nezdin de hain olarak görülmesi tamda bu noktadan hareketledir.


Yazan: Gülçin Erdoğan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İş yoğunluğum dolayısıyla yorumlara cevap veremeyebilirim. Anlayışınız icin teşekkürler.