İnsan ruhu aslında mevcut olduğundan daha büyük bir potansiyele sahip olduğundan, insan denilen varlığın boyutlar arası bir seyahat bile yapabilme ihtimali hep vardır. Ancak böyle bir zaman-mekan seyahatini bizim veli veya takva sahibi dediğimiz insanların yapabildiği de herkesin malumudur. İnsan ruhunun takyonik bir enerji formu oluşu, aslında onu uzay-zaman kavramında neredeyse kütlesiz ama bir o kadarda hızlı bir forma sokmaktadır. Çünkü uzay-zaman sisteminde bir maddenin kütlesi ne kadar düşük ise, ışık hızına da o derece yakın gidebilir. Yani kütlesi sıfır olan bir madde, ışık hızından hızlı bile uçabilir. Nitekim birçok ayet ve hadis içinde, meleklerin çok uzun süreli mesafeleri çok kısa zamanda geçmeleri de bu konu ile doğrudan bağlantılıdır.
İnsan bedeni öldükten sonra bu madde formunun serbest kaldığını düşünür isek; Takyonik enerji formu olan bu madde başka bir evrende başka bir bedene sahip olabilmesinin ihtimal dahilinde olduğunu düşünebilir miyiz? Elbette. Ayetler açık bir şekilde insanın öldükten sonra tekrar dirileceğini, ve dirildikten sonra sonsuz bir ömür yaşayacağını ve yaşayacağı bu ömrün ya cennet de yada cehennem de geçeceğini söylemektedir. Peki bu tam olarak nasıl olacaktır? Şöyle konuyu açalım; Aslında yaşlanma dediğimiz şey yer çekimi ile doğrudan bağlantılı bir konudur. Bir insan bedeni yer çekimine uzay-zaman evreninde ne kadar fazla maruz kalırsa; o derecede ki hızla yaşlanır. Çünkü yer çekimi dediğimiz mesele aslında, herhangi canlı bir maddenin veya madde formunun gelişmesine ve yaşamasına olanak sağlayan manyetik bir yaşam bölgesidir. Unutulmamalıdır ki insan bedeni üzerinde suyun etkisi ne derece fazla ise, beyin ve sinir sistemi dediğimiz nörolojik yapı da tamamen elektrikten oluşmaktadır. İmpluslar ve sinir hücreleri aslında elektrik hücrelerinden başka bir şey değildir. Bizlerin melek olarak bildiği varlıklarda aslında E-NUR-Jİ denilen bir nurani enerjiden oluşan varlıklardır. Konuyu da biraz derinlemesine açacak olursak; Melekler Allah (C.C.)’nun yarattığı evrenler silsilesi içerisinde önemli varlıklar sıfatında olanlardandır. Evrenin ve yaşamın işleyişinde önemli payları vardır. Aynı zamanda görevleri zahiri boyuttadır ve günah-sevap yazılması dahil her konu ile iç içedirler. Peki böylesine önemli varlıkları biz neden görememekteyiz? Veya bizlerin boyutunda iseler neden bizlere görünmezler. İşte burada ayetler devreye giriyor. Kâdr Suresi 4.Ayet de: ”O gecede Allah’ın izni ile melekler ve ruh (Cebrail), her iş için inerler” demektedir.MELEKLERİN ENERJİ HIZLARI
İnsan bedeni öldükten sonra bu madde formunun serbest kaldığını düşünür isek; Takyonik enerji formu olan bu madde başka bir evrende başka bir bedene sahip olabilmesinin ihtimal dahilinde olduğunu düşünebilir miyiz? Elbette. Ayetler açık bir şekilde insanın öldükten sonra tekrar dirileceğini, ve dirildikten sonra sonsuz bir ömür yaşayacağını ve yaşayacağı bu ömrün ya cennet de yada cehennem de geçeceğini söylemektedir. Peki bu tam olarak nasıl olacaktır? Şöyle konuyu açalım; Aslında yaşlanma dediğimiz şey yer çekimi ile doğrudan bağlantılı bir konudur. Bir insan bedeni yer çekimine uzay-zaman evreninde ne kadar fazla maruz kalırsa; o derecede ki hızla yaşlanır. Çünkü yer çekimi dediğimiz mesele aslında, herhangi canlı bir maddenin veya madde formunun gelişmesine ve yaşamasına olanak sağlayan manyetik bir yaşam bölgesidir. Unutulmamalıdır ki insan bedeni üzerinde suyun etkisi ne derece fazla ise, beyin ve sinir sistemi dediğimiz nörolojik yapı da tamamen elektrikten oluşmaktadır. İmpluslar ve sinir hücreleri aslında elektrik hücrelerinden başka bir şey değildir. Bizlerin melek olarak bildiği varlıklarda aslında E-NUR-Jİ denilen bir nurani enerjiden oluşan varlıklardır. Konuyu da biraz derinlemesine açacak olursak; Melekler Allah (C.C.)’nun yarattığı evrenler silsilesi içerisinde önemli varlıklar sıfatında olanlardandır. Evrenin ve yaşamın işleyişinde önemli payları vardır. Aynı zamanda görevleri zahiri boyuttadır ve günah-sevap yazılması dahil her konu ile iç içedirler. Peki böylesine önemli varlıkları biz neden görememekteyiz? Veya bizlerin boyutunda iseler neden bizlere görünmezler. İşte burada ayetler devreye giriyor. Kâdr Suresi 4.Ayet de: ”O gecede Allah’ın izni ile melekler ve ruh (Cebrail), her iş için inerler” demektedir.MELEKLERİN ENERJİ HIZLARI
Melek denilen varlıklar Allah (C.C.) izni ile her iş için dünyaya inebilirler. Çünkü uzay-zaman boşluğunda melekler bedensiz, yani nurani varlıklardır. Kısacası melekler ışıktan hızlı yol alabilirler. Bu Allah’ın onlara verdiği bir kabiliyettir. Melekler uzay-zaman evreninde o kadar hızlı hareket ederler ki; 50.000 yıllık mesafeyi çok kısa sürede kat ederler. Yani 50.000 dünya yılı süresinin 1 gün içerisine sığdığı vakitte, yeryüzüne inip çıkabilirler. Ancak biz insanlar, bu varlıkları maddesel olarak değil sadece nur topu olarak görürüz. Nur topu; toplu bir ışık ve enerji huzmesi şeklinde olan plazma formunda bir maddedir. Plazma hali ise maddenin katı, sıvı, gaz hali dışındaki dördüncü bir halidir. Plazma hali dediğimiz halde madde, uzay-zaman kavramını atar ve ışık hızına yakın şekilde, hatta ondan daha yüksek hızlarda hareket eder. Bizim toplumumuz da genel olarak bir çocuk doğduğunda NUR TOPU gibi denmesi, melek gibi bir çocuğun doğduğu anlamında saf ve temiz bir ruhla doğduğu için söylenmektedir. Sonuç olarak nurani enerji dediğimiz enerji aslında bizimde ruhlarımızda bulunan bir enerjidir. Neyse konuyu dağıtmadan bir ayet ile bu durumu doğrulayalım. Meâric suresi 4.ayet de aynen şöyle bir ifade mevcuttur: “Melekler ve Cebrail oraya bir günün miktarında (dünya senesi ile) elli bin yılda yükselirler”. Basit bir kuantum fiziği hesabı yapar isek; 1 günde alınan yol süresi 50.000 yıl olduğu melekler boyutunda 50.000x365(gün)=18.250.000 güne uzay-zaman kavramında eşit olmaktadır. Kısaca özetlersek 1 gün içerisindeki meleklerin kendi boyutunda enerjinin ışıkla hız oranının eşit karşılığı tamı tamına 18.250.000 gün olarak belirlenmiştir. Bundan çıkan sonuç ise, meleklerin dünya zamanı ile bir günde kat edebildikleri yol dünyada ki bir seneye eşit seviyededir. Daha da açıklayacak olursak; Bizim dünyamızda 1 saat 60 saniye hesaplanmış olduğunda, varın düşünün ki o boyutta 1 saatin ne kadar hızlı geçtiğini. Işık hızı formülü olan E=m.c2 üzerinden gidecek olursak biraz karmaşık ama basit bir hesaplama yapalım;
Ax-) 50.000 Işık yılı = 50.000 yıl x 365 gün x 24 saat x 3.600 saniye x 300.000 km/sn (IŞIK HIZI) = 47.304 x 1013 km
Bx-) 1 Işık günü = 24 saat x 3.600 sn x 300.000 km/sn = 2.592 x 107 km
Eğer ki 50.000 yıl zamanı 1 ışık günü zamana oranlarsak;
Ax/Bx = 47.304 x 1013 km / 2.592 x 107 km = 18.250.000 oranı çıkmaktadır. Yani bu şu demektir; 50.000 yıllık süreyi melekler 1 günde aşabiliyorlar ise, bu ışıktan hızlı gittiklerini göstermektedir. Birçok bilim adamı da bu enerjiyi TAKYONİK enerji olarak tanımlar. Çünkü bu hız, ancak takyonların ulaşabileceği türde bir hızdır. Melekleri takyonik enerjili varlıklar olarak tanımlarsak, bizim uzay ve evrende ne kadar küçük bir yere sahip olduğumuzu görmemize yeterli olacaktır. İşte insan ruhunun meleklerin enerji boyutundan yola çıkarak ne derece değerli olduğunu, ve neler yapabileceğini gördüğümüz anda ne kadar değerli olduğumuzun da farkına varmamız gerekmektedir.
HANEDANLARIN İSTEDİKLERİ: RUHUMUZ VE AHİRETİMİZ
Dünya’yı yöneten ve şeytanlarla ortak çalışan hanedanlar yukarıda bahsettiğimiz bilgileri sizden ve bizden iyi bilmektedirler. Bu sebepledir ki onlar; İnsanları adeta bir hayvan seviyesine indirgemek için gece gündüz çalışmaktadırlar. Tabii ki bu operasyonlar için nefsimizi ve şehvetimizi gıcıklayıcı her türlü silahı bize karşı kullanmaktan çekinmemekteler. Çünkü insan kendi ruhunu keşfettiği anda, kölesi olduğu sistemdeki prangalarını da kırıp atacaktır. Dünya’yı yöneten ezoterik örgütlerden birinin mabedine ilk girişte şöyle bir yazı vardır: “İnsanların ihtiyaçlarından daha fazlasına ihtiyacı olduğuna inandırmak, onlara verilmiş en kuvvetli zehirdir”. Sanırım bu kelimenin ne anlama geldiğini az çok anlamış bulunmaktayız. Günümüz dünyasın da artık insanlar ihtiyaçlarından ve isteklerinden çok fazlasına ihtiyaç duyuyorlar, her lüksün ve her güzel olan dünyevi zevkin fazlasını ve daha büyüğünü istiyorlar. Yemek ihtiyaçlarını, ihtiyaçlarından fazlasıyla tüketiyorlar ve her gün yüzlerce ton yemek çöpe giderken, Afrika’da insanlar bir parça ekmek bulamadığı için açlıktan ölüyorlar. Önüne ne konulursa yiyen ve ihtiyacından fazlasını görmeyen tek varlık hayvanlardır. İster kedi ister köpek olsun, önüne koyduğunuz kadar yer ve doyduğu zaman arkasında kalan yiyeceğin ziyan olacağını düşünmez. Şöyle sokağa çıkın ve bakın; Kaç insan bu anlatılanların farkında? Veya kaç insan İslam’ın kati suretle ret ettiği israftan kaçınma yoluna gidiyor? Şu mübarek Ramazan ayında kaç insan hakkını vererek, açlığı anlayarak, yemek ziyan etmeden iftar veya sahur yapıyor? Bizler Kuran-ı Kerim’i okumadıkça, ve onun verdiği mesajları almadıkça, Dünya’da yaşayan insanlar olarak hanedanların elinde basit birer sirk maymunu olmaktan öteye gidemeyeceğiz. Herkese hayırlı iftarlar.
Yazan: Gülçin Erdoğan
Konuyla alakalı diğer yazılar:
- Devletler ve Aileler - 1
- Devletler ve Aileler - 2
- Devletler ve Aileler - 3
- Devletler ve Aileler - 4
- Devletler ve Aileler - 5
- Devletler ve Aileler - 6
- Devletler ve Aileler - 7
- Devletler ve Aileler - 8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İş yoğunluğum dolayısıyla yorumlara cevap veremeyebilirim. Anlayışınız icin teşekkürler.