Amerika Birleşik Devletleri gizli servisi CIA son 20 yıldır zihin ilimleri üzerine ciddi çalışmalar ve araştırmalar yapmaktadır. İnsan zihninin görüldüğünden hem daha karmaşık hem de çok daha değerli olduğunu gören bilim adamları; İnsan zihnini kontrol etmenin Dünya’yı kontrol etmek olduğu fikrinin farkına varmış durumdalar. İnsanları ve toplumları kontrol ederek tek bir ateist ve materyalist dünya devleti fikrini hanedanlar yüzyıllardır uygulamaya çalışıyorlar. Çünkü bu hanedanlar zümresi kendi aileleri hariç geri kalan tüm insanların onlara hizmet etmesi gerektiğini, fazla düşünmeyip uslu çalışanlar olarak yaşamlarını sürdürmelerini, hiçbir dine inanmamalarını ve tanrı olarak sadece onları görmelerini istedikleri aşikârdır. Bu sebeple insan zihnini televizyon gibi sihirli kutular ile hipnoz ve kontrol ederek yavaş yavaş köleleştirmeyi sağlamaktadırlar. Peki bu köleleştirme ileri safhalarda nasıl olmaktadır? Hangi teknikleri kullanılmakta ve hangi şekillerde insanların beyni boşaltılıp şimdiki gibi teknolojiye bağımlı, paraya bağımlı, dünyevi zevklere bağımlı gençlik veya nesiller yetiştirilmektedir? Gelin bu konuyu biraz açalım.
HİPNOZUN ÜÇ SAFHASI: AHLAKSIZLAŞTIRMA, MATERYALİSTLEŞTİRME, HAYVANLAŞTIRMA
Televizyon hipnozunun ilk safhasını önceki makalelerimiz de yazmıştık. Çocukları çizgi filmler üzerinden ahlaksızlaştırma, dini ve edep duygularını sıfırlama, ahlak sınırlarını kaldırma, zevk ve şehvetin yeni bir beyine ince ince programlanması sayesinde olmaktadır. Önceki makalelerimiz de belirttiğimiz gibi çizgi filmlerin bir çoğunda, seksüel ve cinsel objelerin yerleştirilmesi söz konusudur. Bu safhanın ilk aşaması olan din ve ahlak disiplinini yok etmeye yönelik bir bilinçaltı çalışmasıdır. Ahlaksızlaştırma çalışmaları aslında iki safhaya ayrılır. Çocuklukta iken ve gençlikte iken. Çocuklukta yapılan altyapı çalışmalarının üzerine, gençlikte sapkın ve ahlaksız bir düşünce tarzı inşa edilir. Birçok çizgi film bir çocuğun beynine o farkında olmadan cinselliği, şehveti, arzuyu ve nefsani zevkleri o farkında olmadan işler. Buna biz bilinçaltı duyumu deriz.
Bilinçaltımız etrafımızda olan her şeyi, dinlediğimiz her müzik veya sesi, gördüğümüz veya izlediğimiz her film, afiş, görüntü, video vs. gibi materyalleri biz farkında olmadan bilinçaltımıza kayıt eder. Bu kayıtlar genellikle bilinçaltımızda günü geldiğinde kullanılmak üzere saklanır. Şöyle ki; İnsan alışkanlık ve davranışlarına bilinçaltının etkisi neredeyse %85’tir. Yani bir çocuk bilinçaltına çocukluğunda, eşcinsellik veya diğer seksüel sapkınlıkları kayıt ettiyse, o çocuk ileri de ya eşcinsel yada çok eşli ilişkileri seven bir genç veya yetişkin olarak ortaya çıkar. Çocuk iken öz güven ile büyür ve karakteri azda olsa sağlam olarak yetişir ise o çocuk iki veya üç kadınlı biseksüel ve çok eşli ilişkileri tercih edecektir. Çünkü o çocuğun bilinçaltına küçükken çizgi filmler tarafından eşcinsellik kayıt edilmiştir. Bilinçaltındaki bu duyguya paralel o çocuğun gençlikte vereceği davranışsal tepki ise çok eşlilik olacaktır. Yok eğer tam tersi şeklinde olur çocuk dayak yiyerek ve özgüvensiz büyürse o çocuğun eşcinsel olma olasılığı çok yüksektir. Çünkü kendinde erkek olabilme vasıflarını, liderlik ve öncülük vasıflarını göremeyecektir. Babası veya annesi tarafından sürekli ezilip, hor görülen çocuk kendisini doğal olarak basık ve karaktersiz hissedecektir. Buda ondaki doğal erkek hormonu dengesini bozacağı için davranışsal olarak vereceği tepki eşcinsellik olacaktır. Böyle bir durumda o çocuğun ileriki yaşamında sağlıklı bir birey olması düşünülebilir mi? Tabii ki hayır. Böyle sağlıklı olmayan bir bireyin topluma veya yaşadığı devlete herhangi bir katkısı olacak mıdır? Çok müstesna kişiler dışında hayır. Çünkü sağlıklı ve ruhen de gelişimini tamamlamış bireyler hem toplumuna hem de devletine bir fayda sağlayabilir. Sonuç olarak çocukların zihnindeki bu kırılmadan sonra sıra gençlik zamanlarına gelmiştir.
Çocuklukta ahlak ve edep sınırları kalkan yeni yetme genç, bu sefer televizyon ile birlikte internetin desteklediği bir tuzağa düşmeye başlar. Bu tuzağın adı PORNO ’dur. Porno kelimesinin tam açılımı Fiziksel Orgazm Ağı’ dır. Kısacası hayvanlarda da bulunan şehvani duyguların tatmini için oluşturulan bir internet ağıdır. Bu orgazm ağı sitelerde tabii ki hanedanların planının ikinci safhasıdır. Yeni yetişme genç sürekli bu sitelere girerek, nefsinin ve şehvetinin kontrolünü iyiden iyiye kaybeder. İslamiyet bize nefs terbiyesinin ne kadar önemli olduğunu, hem ayetlerde hem de tasavvuf ilmindeki kaynaklardan anlatmaktadır. İnsanla hayvanı ayıran en önemli nokta işte tam da budur. Hayvan nefsini kontrol edemez çünkü irade ve akıldan yoksundur. İnsan da ise bu vardır. Ancak eğitim ve terbiye ile mümkün olabilir. Peki çocukluktan itibaren böyle bir terbiye yerine, tam tersi terbiye ve bilinçle yetişen bir genç sizce nasıl olur? Dünya’da özellikle Amerika’da tecavüz oranları bu anlatılanlar ile örtüşmektedir. Sonuç olarak yeni yetişen genç, bu tuzağa düşerek iyiden iyiye nefsinin kölesi olmaya başlamıştır. Sürekli olarak bu videoları izlemesi, izlediği videolardaki şeyleri kendi sevgilisi veya eşine yapmayı denemek istemesi, artık onun bu zevkin ve nefsin kölesi olduğunu göstermektedir. Bilim ve teknik ile uğraşacağı yıllarda bunlarla uğraşan genç, üniversite yıllarında da aynı mantıkta olacaktır. Birçok gençlik ve üniversite filminde görürüz ki gençler; Uyuşturucu, seks, alkol, parti dörtgeninde bir yaşam sürmektedirler. Tabii bu yaşlara kadar o gencin beyninde; Sabır, tahammül, paylaşmak, çalışmak, izzet ve şeref gibi kelimeler çoktan yok olup gitmiştir. Onun yerine çok para kazanma, çok kadınla birlikte olma, çok yemek yeme, çok rahat etmek gibi şeytanın insan nefsine hoş gösterdiği zehirli zevklerin esiri olmuştur. Üniversite yıllarında da böyle şehvet ve zevk içerisinde yaşayan genç artık hayata atılmaya hazırdır. Ancak unuttuğu bir şey vardır. Üniversitede aldığı eğitim ona hiçbir şey vermemiştir. O sadece derslerine girip, derslerini dinlemiş, sınavlarına girip geçer notunu almış, bilim ve yaşam adına hiçbir şey üretmeden üniversiteden mezun olmuştur. Aslında üniversitelerin bu hale gelmesinde de hanedanların parmakları vardır. Para ile satın aldıkları bilim adamları veya akademisyenler ile üniversitelerin içini tamamen boşaltıp, üniversitelerin sadece kariyer merkezi olarak görülmesini sağlamışlardır. Halbuki bu çok yanlış bir düşüncedir. Üniversiteler kesinlikle bir kariyer veya iş bulma merkezi değildir. Üniversiteler insana bir meslek kazandırmaz. Üniversitelerin temel amacı BİLİMDİR. Bilim üreten ve bilimle uğraşan insanların olduğu ve bilimsel çalışmaların yapıldığı kurumlardır. Üniversiteler eski yıllarda fakültelerine öğrenci kabul ederken, sadece bilim ile uğraşacak ve bilimsel çalışmalar yapacak öğrencileri kabul ettiğini çoğu insan bilmiyor. Üniversitelerin para hırsı ve güç hırsı olan insanları asla fakültelerinden içeri almadıkları, bir şekilde kendilerinizi gizleyip eğitim almaya başlasalar bile ara dönemlerde hal ve tavırlarından bilim ile uğraşmayacak kişinin okuldan atıldığını yine çok kimse bilmemektedir. Kısacası hanedanlar eğitim kurumlarında yetişen nesillerin, sadece para ve güce hizmet etmelerini istemektedirler. Bu amaç ile de ele geçirdikleri devletlerin üniversitelerinde ki akademisyen kadrolarının kendi adamları olmalarını istemektedirler. Bu sayede hem üniversite gençliğini, hem de sonrasını gayet rahat bir biçimde dizayn edebilme olanağına sahip olmaktadırlar. Son 40 yılımıza bakınız. Üniversitelerin ne derece bilim ürettiğini, veya üniversite birimlerinin insanlığın lehine olacak kaç bilimsel çalışmayı halk ile paylaştıklarını düşünüyorsunuz? Üniversiteler de şuan da bilim üretiliyor. Ama hanedanların gözetiminde ve kontrolünde.
Bilinçaltımız etrafımızda olan her şeyi, dinlediğimiz her müzik veya sesi, gördüğümüz veya izlediğimiz her film, afiş, görüntü, video vs. gibi materyalleri biz farkında olmadan bilinçaltımıza kayıt eder. Bu kayıtlar genellikle bilinçaltımızda günü geldiğinde kullanılmak üzere saklanır. Şöyle ki; İnsan alışkanlık ve davranışlarına bilinçaltının etkisi neredeyse %85’tir. Yani bir çocuk bilinçaltına çocukluğunda, eşcinsellik veya diğer seksüel sapkınlıkları kayıt ettiyse, o çocuk ileri de ya eşcinsel yada çok eşli ilişkileri seven bir genç veya yetişkin olarak ortaya çıkar. Çocuk iken öz güven ile büyür ve karakteri azda olsa sağlam olarak yetişir ise o çocuk iki veya üç kadınlı biseksüel ve çok eşli ilişkileri tercih edecektir. Çünkü o çocuğun bilinçaltına küçükken çizgi filmler tarafından eşcinsellik kayıt edilmiştir. Bilinçaltındaki bu duyguya paralel o çocuğun gençlikte vereceği davranışsal tepki ise çok eşlilik olacaktır. Yok eğer tam tersi şeklinde olur çocuk dayak yiyerek ve özgüvensiz büyürse o çocuğun eşcinsel olma olasılığı çok yüksektir. Çünkü kendinde erkek olabilme vasıflarını, liderlik ve öncülük vasıflarını göremeyecektir. Babası veya annesi tarafından sürekli ezilip, hor görülen çocuk kendisini doğal olarak basık ve karaktersiz hissedecektir. Buda ondaki doğal erkek hormonu dengesini bozacağı için davranışsal olarak vereceği tepki eşcinsellik olacaktır. Böyle bir durumda o çocuğun ileriki yaşamında sağlıklı bir birey olması düşünülebilir mi? Tabii ki hayır. Böyle sağlıklı olmayan bir bireyin topluma veya yaşadığı devlete herhangi bir katkısı olacak mıdır? Çok müstesna kişiler dışında hayır. Çünkü sağlıklı ve ruhen de gelişimini tamamlamış bireyler hem toplumuna hem de devletine bir fayda sağlayabilir. Sonuç olarak çocukların zihnindeki bu kırılmadan sonra sıra gençlik zamanlarına gelmiştir.
Çocuklukta ahlak ve edep sınırları kalkan yeni yetme genç, bu sefer televizyon ile birlikte internetin desteklediği bir tuzağa düşmeye başlar. Bu tuzağın adı PORNO ’dur. Porno kelimesinin tam açılımı Fiziksel Orgazm Ağı’ dır. Kısacası hayvanlarda da bulunan şehvani duyguların tatmini için oluşturulan bir internet ağıdır. Bu orgazm ağı sitelerde tabii ki hanedanların planının ikinci safhasıdır. Yeni yetişme genç sürekli bu sitelere girerek, nefsinin ve şehvetinin kontrolünü iyiden iyiye kaybeder. İslamiyet bize nefs terbiyesinin ne kadar önemli olduğunu, hem ayetlerde hem de tasavvuf ilmindeki kaynaklardan anlatmaktadır. İnsanla hayvanı ayıran en önemli nokta işte tam da budur. Hayvan nefsini kontrol edemez çünkü irade ve akıldan yoksundur. İnsan da ise bu vardır. Ancak eğitim ve terbiye ile mümkün olabilir. Peki çocukluktan itibaren böyle bir terbiye yerine, tam tersi terbiye ve bilinçle yetişen bir genç sizce nasıl olur? Dünya’da özellikle Amerika’da tecavüz oranları bu anlatılanlar ile örtüşmektedir. Sonuç olarak yeni yetişen genç, bu tuzağa düşerek iyiden iyiye nefsinin kölesi olmaya başlamıştır. Sürekli olarak bu videoları izlemesi, izlediği videolardaki şeyleri kendi sevgilisi veya eşine yapmayı denemek istemesi, artık onun bu zevkin ve nefsin kölesi olduğunu göstermektedir. Bilim ve teknik ile uğraşacağı yıllarda bunlarla uğraşan genç, üniversite yıllarında da aynı mantıkta olacaktır. Birçok gençlik ve üniversite filminde görürüz ki gençler; Uyuşturucu, seks, alkol, parti dörtgeninde bir yaşam sürmektedirler. Tabii bu yaşlara kadar o gencin beyninde; Sabır, tahammül, paylaşmak, çalışmak, izzet ve şeref gibi kelimeler çoktan yok olup gitmiştir. Onun yerine çok para kazanma, çok kadınla birlikte olma, çok yemek yeme, çok rahat etmek gibi şeytanın insan nefsine hoş gösterdiği zehirli zevklerin esiri olmuştur. Üniversite yıllarında da böyle şehvet ve zevk içerisinde yaşayan genç artık hayata atılmaya hazırdır. Ancak unuttuğu bir şey vardır. Üniversitede aldığı eğitim ona hiçbir şey vermemiştir. O sadece derslerine girip, derslerini dinlemiş, sınavlarına girip geçer notunu almış, bilim ve yaşam adına hiçbir şey üretmeden üniversiteden mezun olmuştur. Aslında üniversitelerin bu hale gelmesinde de hanedanların parmakları vardır. Para ile satın aldıkları bilim adamları veya akademisyenler ile üniversitelerin içini tamamen boşaltıp, üniversitelerin sadece kariyer merkezi olarak görülmesini sağlamışlardır. Halbuki bu çok yanlış bir düşüncedir. Üniversiteler kesinlikle bir kariyer veya iş bulma merkezi değildir. Üniversiteler insana bir meslek kazandırmaz. Üniversitelerin temel amacı BİLİMDİR. Bilim üreten ve bilimle uğraşan insanların olduğu ve bilimsel çalışmaların yapıldığı kurumlardır. Üniversiteler eski yıllarda fakültelerine öğrenci kabul ederken, sadece bilim ile uğraşacak ve bilimsel çalışmalar yapacak öğrencileri kabul ettiğini çoğu insan bilmiyor. Üniversitelerin para hırsı ve güç hırsı olan insanları asla fakültelerinden içeri almadıkları, bir şekilde kendilerinizi gizleyip eğitim almaya başlasalar bile ara dönemlerde hal ve tavırlarından bilim ile uğraşmayacak kişinin okuldan atıldığını yine çok kimse bilmemektedir. Kısacası hanedanlar eğitim kurumlarında yetişen nesillerin, sadece para ve güce hizmet etmelerini istemektedirler. Bu amaç ile de ele geçirdikleri devletlerin üniversitelerinde ki akademisyen kadrolarının kendi adamları olmalarını istemektedirler. Bu sayede hem üniversite gençliğini, hem de sonrasını gayet rahat bir biçimde dizayn edebilme olanağına sahip olmaktadırlar. Son 40 yılımıza bakınız. Üniversitelerin ne derece bilim ürettiğini, veya üniversite birimlerinin insanlığın lehine olacak kaç bilimsel çalışmayı halk ile paylaştıklarını düşünüyorsunuz? Üniversiteler de şuan da bilim üretiliyor. Ama hanedanların gözetiminde ve kontrolünde.
Yazan: Gülçin Erdoğan
Konuyla alakalı diğer yazılar:
- Devletler ve Aileler - 1
- Devletler ve Aileler - 2
- Devletler ve Aileler - 3
- Devletler ve Aileler - 4
- Devletler ve Aileler - 5
- Devletler ve Aileler - 6
- Devletler ve Aileler - 7
- Devletler ve Aileler - 8
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İş yoğunluğum dolayısıyla yorumlara cevap veremeyebilirim. Anlayışınız icin teşekkürler.