Devletlerin öncelikli olarak her zaman ihtiyaçları olan tek bir silah vardır. Onun adı paradır. Para gücünü bulabilen devletler her zaman için hem sömürgeleştirme gücünü kendi bünyelerinde toplarlar hem de kendi milletlerine daha mutlu ve refah seviyesi yüksek bir umumiyeti sunmakta zorlanmazlar. Bu esbâb ile devletlerin mutlak suret ile merkez bankası teşkilâtlarının ve darphane teşkilâtlarının idarisinin mevcut yönetimin elinde olması ve bağımsız iştiraklerin elinde olmamasına her zaman devlet yöneticilerinin en çok dikkat ettiği konular arasına girmekte idi. Çünkü uluslararası ilişkiler de devletin para gücünün kendi bünyelerinde olmaması, mutlak suretle para gücünü elinde bulunduranlara karşı bağımlı olmalarına sebep veriyordu. Önceki yazımız da Amerikan ve İngiliz devletlerinin nasıl teslim alındığını kısaca anlatmıştık. Devletlerin para güçlerini elinize aldığınız zaman, o devletin neredeyse tüm gücünü kontrol eder hale gelirsiniz. Çünkü çalışan maaşları, kadrolara aktarılacak olan ödenekler, kurumlara verilecek olan ödenekler, silah alımları veya teşvik için verilecek olan kredi, ödenek veya hibe tarzındaki ödemeler, en önemlisi devletin temel ihtiyaçlarından birisi olan örtülü ödenek yapılanması bile parayı tutanların eline geçecektir. Çünkü örtülü ödenek veya devletin güvenliği için bastırmanız gereken paralar bile, bu parayı elinde tutan baronların kontrolünden geçmeden devlet kasasına girmeyecektir. Böyle bir durum da o devletin güvenliği, milli bütünlüğü, milli ordusu ve silahlı gücü, ve en önemlisi milli kültürünün ayakta kalabilme veya bağımsız kalabilme ihtimali nedir? Şüphesiz ki böyle devletlerin milli bir bütünlüğünün olması sıfırın bile altındadır. Böyle toplumların genel olarak birilerinin kölesi olması, veya belirli bir zümrenin kontrolü altında olması ise zaten kaçınılmaz bir durumdan ibarettir. Çünkü böylesine bir konum da, hedef aldığınız o devletin para gücünü elinde tutarsanız, o devletin enerji kaynaklarını, o devletin insan gücünün kontrolünü, o devletin kadrolarının siyasi gücünü, o devletin dış politikasını, hatta ve hatta o devletin başına geçecek olan başbakan veya devlet başkanı sıfatıyla şahısa ait siyasi partisini bile belirleyebilme gücüne sahip olursunuz. Böyle bir güce sahip olan baronlar veya hanedanlar sizce geri kalan devletler için neler yapmazlar? Hem perde arkasında sahip olduğu güya süper güç! devleti yönetirler, hem de o devletler üzerinden dünya üzerinde sömürgecilik stratejisini izlerler. Çünkü perde gerisinde onlar vardır. Perde önünde ise onların beslediği ve doyurduğu, aynı zamanda da sömürdüğü bir kukla devlet vardır. Sömürülen devletler, kendi içlerinde savaşıp kendi kendilerini yok ederken, sömüren devletler ise kendilerine verilen komisyon karşılığında toplumlarını, ahlaklarını, aile yapılarını, istihbarat servislerini, ordu kuvvetleri dahil tüm güçlerini para baronu ailelerin yönetimine bırakmak zorundadırlar. Peki böyle bir yozlaşma ve soysuzlaşmış ve kültürsüz hale getirilmiş toplumlar adım adım nasıl yapılmaktadır?.
TOPLUMLARIN YOZLAŞTIRILMASI
Yozlaştırma veya soysuzlaştırma kelimesinin anlamı; Toplum veya bireyleri öz kültüründen ayırıp onu kendi belirlediğiniz köksüz, ahlaksız, seviyesiz, insana yakışmayan ve sadece eğlence ile zevke dayalı olan boş bir ideolojiye oturmak sanatıdır. Toplumlar kendi öz kültürlerinden ve öz tarihlerinden koparıldıktan sonra basın, medya, gazete, dergi,eğlence ,eğitim sektörü gibi hatta ve hatta mizah sektörü gibi toplumların ahlak ve kültürlerini belirleyici sektörler yardımı ile, günü kurtaran ve geçmişinden uzaklaşmış, düşünmeyen ve sorgulamayan insanlar haline getirilirler. Bu aslında çok parçalı bir stratejinin temel görüntüsüdür. Bu stratejinin ilk hamlesi o toplumda yaşayan çocuk daha doğarken başlar. Yeni doğmuş çocuk daha ana okuluna gitmeden, televizyon ve medya üzerinden güya eğitici programlar sayesinde programlanmaya başlar. Bu eğitici programlarda o çocukların bilinçaltı programlanmasına dair, birçok çizgi film, çizgi karakter ve eğitici öğretici programların telkinleri çok etkili olmaya başlar. Bu çizgi filmler de ve (güya) eğitici öğretici programlar da 25.Kare Tekniği denilen teknik ile hedef olmuş çocuk veya toplumların zihinlerine, istedikleri şekilde istedikleri düşünce ve ideolojiyi yerleştirirler. İnsan denilen varlığın genel olarak zaafının cinsellik olduğunu düşünürsek, bu televizyon programlarında çocukların zihinlerine 25.Kare Tekniği dediğimiz teknik ile öncelikle cinsellik kodlanır. Çocuklar daha küçükken, sürekli olarak cinselliğe ve şehvet düşkünlüğüne programlanır. Çocukluktan itibaren şehvet ve zevke programlanmış bir insan artık gerekli altyapıyı oluşturmuş demektir. Artık hazırlanmış bu alt yapının üstüne gerekli insanın inşası para baronları ve hanedanlar tarafından yapılmaya başlanacak demektir. Bundan sonra çok daha ince, ve çok daha akıllıca bir strateji ile o çocuk büyüdüğün de sadece şehvetini ve zevkini düşünen, bireyselliğini ön planda tutan, yaşadığı topluma ve yaşadığı doğasına zerre saygısı olmayan, ve sadece dünyada ki güç için canını bile verebilecek şekilde beyni boşaltılmış bir zombiden farklı olmayacaktır.
ZİHİNE HÜCUM BAŞLIYOR: İLKOKUL'DAN LİSEYE KADAR
En önemli strateji ve hücumun olduğu zaman dilimi ise ilkokuldan itibaren lise öğrenimine kadar olan zaman dilimidir. Bu zaman dilimi bir insanın kişiliğinin geliştiği ve karakterinin tam anlamıyla oturduğu bir dönemdir. Çünkü en önemli dönemlerden olan ergenlik dönemi, birçok psikolog tarafından bir insanın karakterinin inşa olduğu zaman dilimi olarak araştırmalarda görülmektedir. Bu sebep ile ergenlik döneminde bir insanın zihnine veya kişiliğine doğrudan bir müdahale ederseniz, o müdahale edilen ve telkin ettirilen psikolojik ve sosyolojik davranışların ömrü boyunca onun karakterinin ayrılmaz bir parçası olacağı kesindir. Çünkü yapılan araştırmalar da; Ergenlik dönemin de kazanılan birçok sosyolojik ve psikolojik davranışın, kişinin ömrünün sonuna kadar temel alışkanlıklardan olduğu gözlemlenmiştir. Bu alışkanlıkların kodlanması eğer ki yanlış kişilerce yapılırsa, o gençliğin nasıl bir psikolojide olacağı da bellidir. Bu alışkanlık kodlaması genel olarak gençlerin en çok sevdiği televizyon programları, oyunlar vb. eğitim stratejileri üzerinden verilmektedir. Özellikle ilkokul çağında ki çocukların çizgi filmlere olan ilgisi göz önüne alındığında; Walt Disney gibi birçok firmanın baronların etkisi altında olduğunu düşünebiliriz. Bu çizgi film sektöründe ki öncü firmaların birçok yöneticisi; Eşcinsellik dahil birçok gayri ahlâki ve gayri sosyolojik ilişki içinde olmasının çok fazla bir tesadüf olmadığını da düşünmemiz gerekir. Toplumların temelini oluşturan gençlerin, ne derece bir tehlike altında olduğunu ve nasıl bir sistematik yozlaştırma stratejisinin kurbanı olduğunu görmemiz için, yaşadığımız dünyayı anlamamız ve en önemlisi bize öğretilen ve bize bugünleri anlatan Kur'an ayetlerini ve islâmi ilimleri öğrenmemiz gerekmektedir. Bizim özellikle 1930'lu yıllardan itibaren koptuğumuz o islâmi kültürün, Osmanlı Devleti'ni nasıl bir süper güç yaptığını umarım kısmen de olsa anlamışsınızdır. Kafanız mı karıştı? O zaman bir sonraki yazıya kadar, burada ki konuları araştırın ve insan zihninin insan ruhu ile nasıl bir bağlantısı olduğu üzerine derin şekilde düşünün. Bir sonra ki yazımız da çizgi filmler de ve televizyonlarda nasıl bu oyunun kurgulandığını yazacağız.
Yazan:Gülçin Erdoğan
Konuyla alakalı diğer yazılar:
- Devletler ve Aileler - 1
- Devletler ve Aileler - 2
- Devletler ve Aileler - 3
- Devletler ve Aileler - 4
- Devletler ve Aileler - 5
- Devletler ve Aileler - 6
- Devletler ve Aileler - 7
- Devletler ve Aileler - 8
Çok güzel ve faydalı bir yazı
YanıtlaSil